Film Anlatıcısı

1960’ların tozlu Şili kırsalında geçen bu sıcak anlatı, yoksulluk içinde ayakta durmaya çalışan küçük Araceli ve ailesini merkeze alıyor. Kader, Araceli’nin beklenmedik bir armağanıyla değişiyor: O, köy meydanında izleyemediği Hollywood filmlerini bile öyle canlı özetliyor ki dinleyen herkes perdede olup biteni kendi gözleriyle görmüş gibi hissediyor. Komşular, akşamüstleri tarladan dönerken birkaç bozukluk bırakıp çember kuruyor; Araceli’nin renkli sesi, Casablanca’daki sis kadar büyülü bir atmosfer yaratıyor.

Bir süre sonra bu sözlü sinema seansları, ekinleri kurumuş ailenin en ciddi gelir kapısı hâline geliyor. Kasabada dedikodu yayılıyor, şehirdeki sinemacıların kulağı çınlıyor, hatta politikacılar bile bu olağandışı kızın peşine düşüyor. Yönetmen bizi pastel renkli manzaralarla nostaljiye davet ederken, müzikler Latin tınılarıyla sahnelere yumuşak bir melodi katıyor.

Film, hayal gücünün tek ışık kaynağı olduğu gecelerde bile umut tohumu ekebileceğimizi hatırlatıyor. Araceli’nin anlatıları, sinemaya duyduğumuz çocukça inancı tazeliyor; finalde, perdeden değil kalpten yükselen alkışlar duyuluyor.