The Gates

1890'lı yıllarda Londra'da bir seri katil ele geçirilir ve idama mahkum edilir. Ancak, son saatlerinde içinde bulunduğu hapishanenin içindekileri ve kendisini lanetler. Bu durum, o dönemde büyük bir tartışma konusu olur ve insanlar arasında korku ve endişe yaratır.

Adam, elektrikli sandalyeyle idam edileceği için, halk arasında büyük bir merak uyandırır. İnsanlar, bu yeni idam yöntemini görmek için adeta birbirleriyle yarışır. Kimisi merakla beklerken, kimileri ise dehşet içinde olanları duyarak uzak durmaya çalışır.

Fakat, son saatlerinde seri katil hiç beklemedikleri bir şey yapar. Hapishane duvarlarının arasında, idam edileceği sandalyeyi ve tüm hapishaneyi lanetler. İçinde bulunduğu çaresizlik ve öfke, onun içindeki kötülüğü daha da güçlendirir. İşte bu lanet, olayın boyutunu daha da büyütür.

Hapishane çalışanları, katillerin hayaletlerinin dolaştığına, çığlıkların duyulduğuna ve tüyler ürpertici olayların yaşandığına inanmaya başlar. Bazıları, hapishaneyi terk ederken, bazıları ise gece vardiyalarını almaktan korkar hale gelir.

Bu olay, anlatıldıkça daha da büyür ve korku hikayelerine konu olur. İnsanlar, merak ve dehşetle bu hikayeleri dinlerken, bir yandan da kendi güvenliklerini düşünmeye başlarlar. Seri katilin laneti, adeta bir kara bulut gibi üzerlerinde asılı kalır.

Sonuç olarak, bu olayın Londra'da büyük etkileri olur. İnsanlar, seri katilin lanetinin gerçek mi yoksa sadece bir efsane mi olduğunu tartışır durur. Kimileri korkuya kapılırken, kimileri ise meraklarını bastıramaz. Bu olay, tarihe bir kara leke olarak geçer ve insanların zihninde uzun süre yer eder.