Zom 100: Bucket List of the Dead

Patronu tarafından zorbalık edilen, günün her saati çalışan birisi o kadar da fazla bir şey değildir, sadece bir işçidir. Tüm bunlar, zombi salgını patlak verinceye kadar gerçekten hayatta hissetmesi için yeterlidir.

Evet, doğru duydunuz. Yıllardır sıkıcı bir rutinde çalışan, patronunun sürekli baskısı altında ezilen bu kişi, bir zombi salgınıyla karşı karşıya kalınca birdenbire kendini hayatta hisseder. İronik değil mi? Hayatındaki en korkunç olay, aynı zamanda ona en büyük özgürlüğü sunar.

Zombi salgını patlak verdiğinde, şehir birden kaosa sürüklenirken, bu adam için her şey değişir. Artık patronunun talimatlarına uymasına gerek kalmaz, işyerinde saatlerce tutsak kalmaz. Zombilerle savaşmak, hayatta kalmak için mücadele etmek ona gerçek bir amacın olduğunu hissettirir.

Bu süreçte, korkularını yenmek için kendini zorlar, cesaretini ortaya koyar. Hiç beklemediği kadar güçlü olduğunu keşfeder. Her gün hayatta kalmak için savaşırken, içindeki asıl potansiyeli açığa çıkarır. Şaşkınlıkla fark eder ki, gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu öğrenmek için bir zombi salgınına ihtiyacı vardı.

Artık patronunun baskısı altında ezilmekten ve sıradan bir hayat sürmekten bıkmış olan bu kişi, zombi salgınıyla birlikte özgürleşir. Zombilerle mücadele ederken yaşadığı adrenalin dolu anlar, ona hayatta olduğunu hissettirir. Eski sıkıcı işi, monoton rutini geride bırakarak, gerçek bir maceraya atılmıştır.

Sonuç olarak, bu hikaye bize her durumda hayattan zevk almanın mümkün olduğunu gösteriyor. Bazen en beklenmedik olaylar bizi hayata bağlar ve gerçek potansiyelimizi keşfetmemizi sağlar. Her ne kadar bu hikaye kurgu olsa da, aslında hayatta herhangi bir anda tamamen değişebiliriz ve gerçekten kendimizi hissetmek için büyük bir fırsat yakalayabiliriz.